Defne MUTLUCAN

BALE VE PİLATES EĞİTMENİ DJAMILA HENDEL İLE KÜÇÜK BİR SOHBET
BALE VE PİLATES EĞİTMENİ DJAMILA HENDEL İLE KÜÇÜK BİR SOHBET

27May

BALE VE PİLATES EĞİTMENİ DJAMILA HENDEL İLE KÜÇÜK BİR SOHBET

Değerli okurlar, çok sevgili arkadaşım ve meslektaşım olan Djamila Hendel ile sizler için soru/cevap yaptık. Kendisi 18 yıl kadar Türkiye’de yaşamış ve okumuştur. Üniversite eğitimini ise Almanya’da tamamlamıştır. Keyifli okumalar..:)

 

1-Djamila, öncelikle sana şunu sormak istiyorum. Balenin ve hatta sanatın hayatındaki önemi nedir?

 

  • Bu soruyu cevaplamadan önce kısaca geçmişime değinmek isterim. Yedi yaşındayken tanınmış bir tap dansçısı olan Michael Flatley'nin ''Feet of Flames'' adlı temsilini izledikten sonra, dansın hayatımın büyük bir parçası olması gerektiğinden emindim. Bu işi kesinlikle yapmak istiyordum. Aileme, bana bir dans okulu bulmaları için sürekli baskı yapmıştım. Bildiğin üzere büyüdüğümüz, o zamanlar bugünkü gibi bir şehir haline henüz gelmemiş olan Bodrum'da pek seçeneğimiz yoktu. Annemler bir gün, ''senin için bir bale okulu bulduk'' haberiyle geldiklerinde mutluluktan havalara uçmuştum. Bale okuluna adımımı attığım andan itibaren de kendimi ait olduğum yerdeymişim gibi hissettim. Bugün de geldiğim noktadan geriye baktığımda doğru kararı verdiğimi açıkça görebiliyorum. Aslında dansla tanışmadan önce müziğe de çok ilgim vardı. Belki dansla o zamanlarda tanışmasaydım müziğe yönelecektim, tam bilemiyorum. Ancak şunu söyleyebilirim ki; küçüklüğümden beri sanata büyük bir ilgi duydum ve hayranlık besledim. Sanırım kaderimde gerçekten de sanatla uğraşmak vardı ve ileride bunu meslek olarak edinmek istediğimden de emindim.

 

2- Mesleğinden memnun musun? İyi ki bu işi yapıyorum diyor musun kendine?
 

  • Kesinlikle evet. Ne yazık ki zamanında, liseden sonra karar verme aşamasına geldiğimde, buna olumsuz bakan insanlar oldu. ‘’Bunu hobi olarak yapmalısın. Meslek olarak yapma’’ gibi yorumlar çok geldi. Ancak ben kararımdan çok emindim. Hayatımızın büyük çoğunluğunu işte geçiriyoruz. Hayatının çoğunu sevmediğin bir meslekte geçirmek ne kadar acı bir durum tahmin edersin. Üstelik bu can sıkıcı durum işten geriye kalan bölümünü de olumsuz anlamda etkilemez mi? Üzerine düşündüğüm zaman, istediğim şeyin asla bu olmadığını fark ettim. Yani, hayatım boyunca sevmediğim bir mesleği yapmak istemedim. Belki daha az para kazanacaktım (genelde algı böyleydi) ama yüksek kazanca sahip olup mutsuz olmaktansa daha düşük bir kazanca sahip olup işte geçirdiğim vakitleri severek geçirmek istedim. Böylelikle hayatımın geriye kalan kısmını da huzur içinde geçirecektim. Kısacası geriye baktığım zaman, verdiğim kararlar için hep 'iyi ki' diyebiliyorum. İnsanlar liseden sonra gerçekten sevdiği mesleğe yönelseler ve öncelikleri para olmasa, eminim daha çok mutlu yüzler görürdük.

 

3- Hem Almanya’da hem de Türkiye’de bale eğitimi gördüğünü düşünürsek, sence aradaki farklar nelerdi?
 

  • Bu tabi ki hangi okulda okuduğuna göre değişkenlik gösterebiliyor. Gördüğüm farklar sanırım daha çok kültürel farklardı. Almanya'ya gelmeden önce beni neyin beklediğini bilmiyordum. Almanya'nın daha disiplinli ve katı olduğunu düşünüyordum, dolayısıyla bu da beni biraz korkutuyordu. Belki kulağa alışılmadık gelecek ama Türkiye'deki eğitim bana sorarsan daha katıydı. Burada farklı farklı ülkelerden insanlar yaşadığı için, yani neredeyse Almanlar kadar bir o kadar da yabancı yaşadığı için, nereli bir eğitmene denk gelirsen ona göre bir sistemle karşılaşabiliyorsun. 19 yaşında eğitim için buraya geldiğimde, okulumda Almanya, Rusya, İtalya, İspanya, İngiltere gibi çeşitli ülkelerden gelen eğitmenler vardı. Hangi eğitmenin dersine denk gelirsen, derste de bir o kadar fark yaşayabiliyordun. Bir eğitmen daha sağlıklı dersler yapmaya odaklanırken bir diğeri ise sağlıksız da olsa, ''bu böyledir böyle yapacaksın'' diyerek ders verebiliyordu. Bir eğitmen bir hareketi yapamadığın zaman bütün sınıfın önünde seni yargılarken bir diğeri ise vücudunla barışık olmayı, kendi vücudunu tanımayı ve ona odaklanarak hareketi ona göre hissetmeyi ve öğrenmeni bekliyordu. Yani bana sorarsan, daha üstün bir anlayışla karşılıyordu. Bu açıdan insanın kafası allak bullak olmuyor değil. Ancak bir noktada bu kadar farklı kültürden eğitmene sahip olunca, hepsi sana ayrı şeyler katabiliyor ve bu bakış açını inanılmaz genişletebiliyor. Belki de, bu durumlarda pozitif tarafa odaklanmak daha doğru olur. Türkiye'de ise sanki küçük askerler gibi yetiştiriliyorduk. Yine de içinde bulunduğun grupla ve eğitmenlerinle aile kadar yakın bağlara da sahip olunabiliyordu. Şahsen bu benim mesleğimle olan bağımı daha çok güçlendiriyormuş. Sonradan görüp fark ettiğim bir şeydi bu. Ne yazık ki, bu bağı Almanya’da bulmak çok zor. Böyle güçlü ilişkileri burada bulamamak motivasyon ve enerji kaybı yaşamana sebep olabiliyor açıkçası.

 

4- Benzer bir soru ile devam etmek istiyorum. Hem Almanya’da hem Türkiye’de bale eğitimi verdiğini düşünürsek, sence aradaki farklar nelerdir?
 

  • Bu noktada özellikle baledeki küçük yaş gruplarına değinmek istiyorum yani 3-6 yaş gruplarına. Burada gördüğüm, gittikçe yaygınlaşan bir öğretim biçimi var, o da şu; küçük çocukların eğitmenlere veya eğitim sistemine uyum sağlamasından ziyade eğitmenlerin çocuklara ayak uydurması ve kendi eğitim sistemlerini çocuklara uydurması. Örneğin; o yaştaki bir çocuğa bir saat boyunca ''dizleri yana aç, ayaklarını ger, birinci pozisyon, ikinci pozisyon, tendu!’' gibi komutlarla yaklaşınca, o yaştaki çocuk genel olarak sıkılıyor ve bale onun için zevk alacağı bir uğraşıdan ziyade bir külfete dönüşüyor. Ancak bazı eğitmenler o yaş grubunda hala bu sistemi uygularken, ''bale budur, öğrenmek zorundalar'' düşüncesinde olabiliyorlar. Ne mutlu ki bunun yerine gittikçe yaygınlaşan bir öğretim biçimi var. Çocuklara ayak uydurup onlara oyun oynarmış gibi baleyi öğretmek ve en önemlisi sevdirmek. Çocuklara birinci pozisyon için ''bu birinci pozisyondur'' demek yerine, mesela ''büyük dilim pasta pozisyonuna geliyoruz ayaklarımızla'' demeyi tercih etmek, o yaştaki çocuklar için şüphesiz çok daha  zevk alacakları bir hale geliyor. Amaç ise bu mantığı bütün bir ders saati için uygulamak ve dersin içeriğini yaratıcı hikayeler ile oluşturmak. Bu şekilde çocuklara baleyi sevdirebilme olasılığımız çok daha artmış olacaktır. Ders verme metodları arasındaki bu bahsettiğim farkı da gerçekten ders verdiğim okullarda fazlasıyla görebiliyorum. Biri oyunlaştırma sistemini uygularken, diğeri daha katı bir anlayışla yaklaşıyor ve sonuçlar açısından inanın ki aradaki fark çok büyük. Oyunlaştırma sistemi uygulayan bale okullarında çocuklarda çok daha fazla mutlu yüz ve parlayan gözler görebiliyorsun. Türkiye’de benim pek yaşayıp deneyimlemediğim bir sistemdi bu Türkiye’de yaşadığım dönem için. Tamamen Almanya’da tanıştım bu tarz sistemlerle. Eğitim açısından büyük sınıflarda çok büyük bir fark gördüğümü ise söyleyemem. Yani demek istediğim eğitim farklılıkları tamamen eğitimciden eğitimciye değişiyor.

 

5- Almanya’da ebeveynlerin bale eğitimine harcadıkları bütçe için, bakış açısı nedir? Hobi olarak mı görüyorlar yoksa profesyonel mi yaklaşıyorlar bale eğitimine?
 

  • Hatırlarsan biz çocukluğumuzda resmen bale okulunda yaşıyorduk, her fırsatta geçirebileceğimiz kadar zaman geçiriyorduk okulda. Haftanın 4-5 günü okul çıkışlarında doğrudan baleye gidip dörder beşer saat balede çalışıp, akşam 22.00'da eve gelirdik. Şunu söyleyebilirim ki; bu sistemi burada uygulamak neredeyse imkansız! Bunu söylerken bilhassa özel bale okulları adına konuşuyorum tabi ki. İlla ki profesyonel olarak gören ebeveynler var ama gözlemlediğim kadarıyla pek çoğu daha çok hobi olarak görüyor. İnsanlar burada haftada 60 dakika ders için aylık yaklaşık 40-45 € ödüyorlar. Haftada iki kere gelmek isteyenler olursa onlar yaklaşık 75 € ödüyor. Çoğu ebeveyni çocuklarını haftada iki kere getirmeleri için ikna etmek bile oldukça zor olabiliyor. Çünkü burada çocuklarını birçok yere yolluyorlar. Öğrencilerimden birçoğu normal bir hafta içerisinde bale dışında hem yüzme kursuna hem resim kursuna hem de herhangi bir enstrüman kursuna gidiyorlar. Aslen Alman olmayan ve burada yaşayan insanlar ise çocuklarını, ayrıyeten dil kurslarına yolluyorlar. Bazen bir çocuk haftada dört beş kursa gidebiliyor sadece tek bir hobi veya en azından iki hobiye odaklanmak yerine. Çoğunluk bu açıdan bir saat için 40-45€ vermeyi pahalı buluyor çünkü buralarda birçok dernek var ve dernekler özel bale okullarına göre çok daha ucuz olabiliyor. Bu yüzden aileler çocuğunu genelde birçok yere yollamak istediği için ''aylık 40-45€’yu her kursa versem bana çok pahalıya mal olur'' diye düşünüyor. Bunun için de tabi dernekler ve özel bale okullarındaki farkları ilk başta onlara anlatmak gerekiyor. Çünkü bazıları bunların farkındayken, birçoğu da olmayabiliyor.

 

6- Almanya’da ebeveynler çocuklarını okula getirip götürürken sorun yaşıyorlar mı?

 

  • Belirli bir yaştan sonra çocuklar kendileri gidip geliyorlar. Dokuz yaşındaki birçok çocuk kendi gidip geliyor mesela, bisiklet veya scooter ile. Özellikle park sorunu yaşıyoruz gibi şikayetler gelebiliyor. Bu konuda gerçekten sorun yaşıyorlar. Özellikle birden fazla çocuğa sahip olan ebeveynler çok şikayet ediyorlar.  Bazı ebeveynler kendilerini sanki özel şoför gibi hissettiklerini söylüyor..:)

 

7- Almanya’da bir öğrenci ortalama olarak haftada kaç saat ders alıyor?
 

  • Bir kez daha özel okullar için konuşmam gerekirse, benim gözlemlediğim kadarıyla sanırım ortalama iki saat ders alıyorlar diyebilirim. Bizim Türkiye'de gördüğümüz ders saatleriyle kıyaslarsan bu çok ama çok az. Hatırlıyorum, bir keresinde
    çalıştığım bir okulun sahibi bu konuyla ilgili çok büyük bir savaş vermişti. Ailelere çocukların aldığı derslerin çok yetersiz olduğunu söyledi. Ailelerden gelen cevaplar ise; ''çocuğumuzun haftada üç kere gelecek kadar profesyonel olmasını istemiyoruz'' şeklinde olmuş. Buna okul sahibinin cevabı ise; ''zaten haftada üç ders saatiyle asla profesyonel olamazsınız, üç ders saatiyle yapılan bale olsa olsa sadece hobi olur.’’ Olmuş. Yani bale eğitimini profesyonel anlamda devam ettirmek isteyen çocukların ailelerine onların bir haftada almaları gereken minimum ders saatlerini anlatmak zor olabiliyor. Yine de o okulun sahibinin birçok aileye bu mesajı ulaştırabilmiş nadir insanlardan olduğunu söyleyebilirim. Şimdi birkaç sınıfı var bu bahsettiğim sisteme uyan ama eminim ki ona sorarsanız ‘bunu elde edebilmek bile çok uzun ve zorlu bir savaştı’ diye anlatır kendisi.

 

8- Almanya’da haftalık ders programlarınızı hafta içi ve hafta sonu nelere göre belirliyorsunuz?

 

  • Birçok ebeveyn kendi yoğun iş tempoları sebebiyle çocuklarını hafta içi baleye getiremediği için hafta sonu getirmeyi tercih ettiklerinden hafta sonu dersler birçok okulda özellikle tercih ediliyor. Ama her bale okulu da yapmıyor bunu. Ya da sadece bazı bale okulları yılsonu temsillerini hazırlarken bir iki hafta sonuna prova koyuyor. Ama bunu da çok az okulda gördüğümü söyleyebilirim. Bunu da yapabilmek için ailelerin çocuğunu bahsi geçen temsil için listeye yazdırmaları gerekiyor. Bunun dışında da temsile katılacaklarsa çocuklarını hafta sonu provalarına getirmeleri için bir kağıt imzalıyorlar. İki kere katılmadıkları durumda ise temsile katılamıyorlar. Yani sadece listeye yazılanlar temsile katılabiliyor, tüm okul katılmıyor. Bu hafta sonu provalarını da yine her okul yapmıyor, aksine birçok okul ders saatlerinde bu provaları yapmayı tercih ediyor.

 

9- Almanya’daki tatilleri ve çalışma programlarını düşünürsek, bir sezon içerisinde ortalama toplam ne kadar bir çalışma programı ve tatil oluyor?

 

  • Almanya’daki bale okulları normal okul tatillerine göre ayarlıyorlar kendilerini. Yani normal okulların kapalı olması demek, bale okullarının da kapalı olması demek oluyor. Bu da demek oluyor ki ülke çapında okulların Ekim gibi iki haftalık bir sonbahar tatilleri, Aralıkta başlayan üç haftalık Noel tatilleri ve Mart sonu gibi de iki haftalık bir paskalya tatilleri var. Bunun dışında eyaletten eyalete göre değişen iki haftalık bir Pfingst (dini) tatili ve tabi ki de tüm çocukların sabırsızlıkla beklediği Temmuz-Ağustos gibi başlayan altı haftalık bir yaz tatili var. Yani tatiller eyaletine göre biraz farklılık gösterebiliyor. Ama senede yaklaşık bir on beş haftalık tatil söz konusu. Tabi bazı bale okulları bu tatillere bir iki haftalık workshop ayarlayabiliyorlar. Onun dışında ise tatil ve bayramlarda okullar kapalı oluyor her zaman.

 

10- Son olarak bale öğrencilerine, bale eğitimi dışında onları destekleyecek ek branşlar öneriyor musun? Bu konuya bakış açın nedir?

 

  • Eminim herkesin bu konuda farklı görüşleri olacaktır ancak bana kalırsa ben cimnastik ve pilatesi öneririm. Özellikle cimnastiğin esnekliğe yönelik çalışmaları açısından çok büyük faydası olduğunu düşünüyorum. Almanya’daki bale eğitimim sırasında da cimnastik sayesinde çok iyi esnekliğe kavuşmuş pek çok balerine rastladım. Bunun dışında benim de son yıllarda tanıştığım pilates, sakin bir ortamda vücudu daha iyi kontrol etmek, detayları hissetmek ve ek olarak da kasları ekstradan güçlendirmek adına çok doğru bir seçenek olacaktır.